Yoğurt mu Tuttu; Göl mü Kurudu?


Başbakan iki yıl sonra Muhteşem Yüzyıl dizisinin ecdadımızı yanlış tanıttığından şikayet etmeye, bundan dolayı duyduğu rahatsızlığı dile getirmeye karar verdi. Peki, bir hava alanı açılışında, bir Başbakan, bir diziye uyuz olduğunu ve onu yargıya şikayet ettiğini neden söyler?


Kısa bir tekrar ile hafızalarımızı tazeleyelim: Muhteşem Yüzyıl adlı dizi sarayda geçiyor, Kanuni’nin, Hürrem’in ve saraydaki aşçı, cariye, harem ağası, sadrazam, padişahın kız kardeşi, dadısının başından geçenler anlatılıyor. Hamam ve “halvet” sahneleri ise en çok tartışılan konular. Bunların dışında bardakların malzemesinin aslına uygun olup olmadığı bile tartışıldı.

Tartışmalarda kabaca, muhafazakar olan ve olmayan kesim olmak üzere iki taraftan söz edebiliriz. Muhafazakar kesim ile olmayan kesimin sözcülerinin ortaklaştıkları nokta; Osmanlı’nın bir zamanlar ne kadar güçlü olduğu, padişahın ne kadar şahane bir insan olduğu, haremde ne kadar mükemmel bir eğitimin verildiği ve padişahın ne yediği ne yemediği gibi mühim “gerçeklerin” en doğru biçimde öğrenilmesinin önemi, ayrım ise dizinin bunu layıkıyla gerçekleştirip gerçekleştiremediği noktasındaydı. Muhafazakarlar, “gerçekleştiremiyor dizi kaldırılsın” derken, diğerleri “yetmez ama evetçi” bir tavır takınmışlardı.

İki taraf da, ömrü dizi karşısında geçen memleketimin Osmanlı’ya daha da sempati duymasından memnundu. Başbakan’ın Ortadoğu’ da ettiklerini padişah özentiliği olarak gören ve eleştiren muhalefet bile ecdadımızın en doğru bir biçimde anlatılmasının faidelerinden söz edip duruyor ama dizi sayesinde padişah figürüne sempatisi artan halka “etmeyin, eylemeyin” denemiyordu. Belli ki rahatsız olmamışlar. Zaten muhafazakar olmayanlar, AKP’yi, en hakiki öz müslümanın kendileri olduğu güçlü argümanıyla eleştirmezler mi hep? Bunun sebebi ise kendileri hiç de öyle en hakiki öz müslüman yaşam biçimini benimsememiş olmalarına rağmen halkın da öyle yaşamasının işlerine gelmemesiydi. Kendileri laikti, halk ise o kadar da aydınlanmamalıydı.

Bir olayı değerlendirirken kullanılabilecek iyi bir yöntem: O olayın sonuçlarının kimin işine yaradığına bakmak. O halde; dizi Osmanlı’yı geçmişte olduğundan daha popüler hale getirmişti ve bu Başbakan’ın çok işine yaramaktaydı.

İzlenme listelerinde birinci gelen dizi, bazı market kitaplarının hatta takıların ve tekstil ürünlerinin satışlarını da arttırıyordu. Pazarda ipe mandalla tutturulmuş bir çizmenin üzerinde “Bihter çizmesi geldi” yazısını gördükten sonra Kapalı Çarşı’ya yağan nuru düşünmek hiç de zor değil…

Dizinin popülerlik serüvenine baktığımızda ise “reklamın iyisi kötüsü olmaz” mantığının ne kadar işe yaradığı, yine izlenme oranlarının düşmemesinden bellidir. Dizi takıları tokaları ünlü yapmış hatta onu eleştiren bazı insanların da ünlerine katmıştır. Bu ünlüler televizyon programlarında, “Hürrem aslında şöyleydi, Süleyman aslında böyleydi”, diye en doğru Osmanlı Magazinler Tarihi bilgilerini aktarma imkanı bulmuşlardı. Hatta Sevgi Soysal’ın Yenişehir’de Bir Öğle Vakti romanındaki Prof. Salih Bey gibilere de bolca faydası olduğuna eminim. Yani aslında alanın memnun, satanın memnun olduğu bir dönem boyunca dizi RTÜK tarafından uyarı ve para cezalarına çarptırılsa da yayına olduğu gibi devam etti.

Dönem, göle çaldığı yoğurdun tuttuğunu gören Başbakan’ın Kütahya’daki hava alanı açılışında yaptığı konuşmayla sona ermiş bulunuyor. Başbakan iki yıl sonra dizinin ecdadımızı yanlış tanıttığından şikayet etmeye, bundan dolayı duyduğu rahatsızlığı dile getirmeye karar vermiş. Peki, bir hava alanı açılışında, bir Başbakan, bir diziye uyuz olduğunu ve onu yargıya şikayet ettiğini neden söyler?

Olaylar şöyle gelişti: Başbakan konuşmasının başında söz uçaktan açılmışken yerli savaş sanayinin durumundan da bahseder. Sonra başka ülkelerin topraklarında gözünün olmadığını anlatma gereği duyar. Sonra Gazze’ye ve Akçakale’ye bomba atanlara misliyle cevap verecekleri tehdidini savurur. “Ecdadımızın at sırtında gittiği her yere biz de gideriz, her yerle biz de ilgileniriz…” der. Çünkü onlar, “…Domaniç’te Osmanlıyı kuran ruhun anlayışı…” ile hareket etmekte imiş. Muhalefet bunu anlamamakta ve hatta ecdadımızı Muhteşem Yüzyıl’daki gibi sanmaktaymış. Osmanlı zinhar dizideki gibi değilmiş, zaten o da diziyi çoktan yargıya şikayet etmiş.

Bu dizi ecdadımızı onların istediği gibi anlatmıyordu. Yani dizi bu haliyle artık işe yaramıyordu. Diziye ayar verilecekti çünkü olan yeterli değildi. Dizi sayesinde zaten Osmanlıyla ilgili her şeye teşne olmuş memleketime TRT’nin yaptığı, istedikleri gibi bir diziyi izletmeye çalıştılar.  Daha az cinsellik, daha çok övgü içermeliydi bu dizi. Ama dizi niyeyse izlenmediği için ve az harem onun yerine bol savaşlı diziyi çekmek çok maliyetli olduğu için (hatta dizi oyuncularına emeklerinin karşılıklarının verilmediğini Fırat Tanış’ın mektubundan da biliyoruz) dizi yayından kaldırıldı.

Her iktidar gibi Başbakan da aslında hiç de öyle istemese de durumun kendine sağladığı faydayı muhafaza etmiyor mu? Bu diziyi çekenler bizden değildir diyor, medyaya müdahale ediyor, yargıyı devreye sokuyor fakat mesela saçını örtmeyenden farklı giyinmeyip saçını örten kadınlara neden “Siz bizden değilsiniz” demiyor? Çünkü onların oylarını almalı... Kara çarşaflı marjinal tabanına seslenmesine gerek yok. Ama toplumun kemik taban dışında kalan, yoksul eğitimsiz ve ne yazık ki (şimdilik) umutsuz kesimlerini daha fazla kendine benzetmeli. E olanla isteneni bu koşullarda karıştırınca da ortaya modern Müslümanlar çıkıyor. Ama bu modern Müslümanlar artık ve illa Muhteşem Yüzyıl izleyeceklerse o zaman Başbakan’ın dediği gibi olacak o dizi de. Yargıdan henüz bir karar çıkmadı. Fakat bu ayar konuşmasının ardından yayınlanan bölümde Hürrem’in başını örttüğü ve namaz kıldığı görüldü. Harem sahnelerinin azalacağı söyleniyor.

Şimdi sorulması gereken sorular: Başbakan bundan sonra beğenmediği her diziye, şarkıya, tiyatro oyununa, belgesele, heykele istediği şekilde değiştirecek bir darbe vuracak mı? Yoksa Başbakan’ın, dizinin kurmaca olduğunu kabullenemeyecek kadar iktidarı mı zayıfladı? Peki Başbakan’ın istediği gibi bir dizinin izlenme rekoru kırdığı bir ülke nasıl olur?  Osmanlı, Başbakan’ın kafasında kurduğu gibi mi? Peki ya biz kafamızda nasıl bir memleket kuruyoruz? Cevapları yazmaya gerek var mı?


Merve Uzuner

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder