Kamu-Özel Ortaklığı: Dünyadan Başarısızlık Hikayeleri

Dünyadaki örneklere bakıldığında kamu-özel ortaklığı modelinin kamusal artı değer ya da kamusal stok değerin özel sektöre aktarımına yol açtığı, mali açıdan zarara ve sağlık gibi en temel haklardan birinin metalaşmasına neden olduğu açıktır. O halde Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı bu konuda neden ısrar etmektedir? Bu sorunun yanıtı henüz verilmemiştir.
Kamu özel ortaklığı (KÖO), devletin bir özel şirket grubuyla uzun süreli (49 yıla kadar) sözleşme ilişkisi kurması esasına dayanır. Bu sözleşmenin konusu, kamu hizmeti verilecek tesisin (hastane, okul, hapishane, otoyol vb.) inşaatının özel şirketler tarafından yapılarak devlete kiraya verilmesi, devletin de hem şirketlere kira ödemesi hem de bu tesiste verilecek “çekirdek hizmet” dışındaki hizmetleri bu şirketlere devretmesidir. Türkiye’de yöntemin özü aslında uzun yıllardır yap-işlet-devret modeli olarak bilinmekte ve daha çok otoyol ve enerji alanında kullanılmaktadır. Ancak KÖO yöntemi riskin ve maliyetin kamu üzerine bırakılmasına neden olmakta, özel şirketlere kiralar yoluyla yatırım finansmanı ve hizmet devriyle gelir garantisi sağlamaktadır.

Özelleştirmenin Truva Atı
KÖO’nın icat edildiği yer olan İngiltere’de akademisyenler aslında bu projenin ne anlama geldiğini açıklığa kavuşturmuşlardır: “Kamu özel ortaklığı, özelleştirme ya da imtiyaz kelimelerinin olumsuz etkisinin yarattığı politik ve psikolojik karşı duruşu engellemek için icat edilmiş bir kelime oyunudur” Yöntemi eleştirmeyip tümüyle destekleyen ABD’li akademisyen E.S. Savas konu hakkında 2000 yılında yazıdğı kitabında açıkça bunun bir özelleştirme olduğunu ifade etmektedir. Özetle, KÖO yap-işlet-devret modelinin kamu için daha büyük risk, özel sektör içinse daha garantili hale getirilmiş şeklidir.
Sağlık Bakanlığı Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı’nın bu yönteme dair açıkladığı “nedenler” listesi aslında çeviri metinlerdir. Yöntemin yaklaşık 20 yıldır uygulandığı İngiltere ve Kanada gibi ülkelerde yapılan araştırmalar, iddiaların gerçek olmadığını ortaya koymaktadır. University of Greenwich ve CUPE PPP gibi kurumlar bünyesinde yapılan araştırma sonuçlarına göre KÖO ile yapılan altyapı yatırımları normal ihale yöntemlerine göre daha pahalıdır (Avrupa Yatırım Bankası verilerine göre %24 daha pahalı, bu yöntem için alınan krediler ise devlet borçlanmasına göre %83 pahalı). Bu yöntemle işletilen tesisler daha verimli, hizmetler daha etkili değildir. .
Yöntem Yaratıcısını Vurdu
KÖO uygulamasına bakıldığında İngiltere sağlık sisteminde (NHS) geri dönülmez hasarlar yarattığına ilişkin pek çok bilgi bulunmaktadır. Öyle ki İngiltere’de Parlamento, yolsuzluk, hatalı muhasebeleştirme, kamu maliyesi açısından ciddi risk oluşturması, kamu yararına aykırı uygulamalar konusunda yoğun şikâyetlerin olduğu KÖO uygulamasına yönelik olarak bir Araştırma Komitesi kurulmasını kararlaştırmıştır (Guardian, 11.6.2011) Nisan 2011’de yayımlanan Avam Kamarası raporunda, Queen Alexandra hastanesinin KÖO kira ödemelerinin neden olduğu mali güçlükleri aşmak için 700 personeli işten çıkardığı belirtilmektedir. Peterborough ve Stamford Hastaneleri Birliği kira ödemelerinin yarattığı mali krizi aşmak için aralarında hekimlerin ve hemşirelerin de bulunduğu 300 personeli işten çıkarma kararı almıştır. Greenwich’te 2001’de ilk KÖO hastanesi olarak yapılan Queen Elizabeth’in 2005 yılında teknik olarak iflas ettiğini açıklanmıştır. Bu dönemde hastane bütçesinin 2005 yılında 19.7 Milyon sterlin olan açığının, hükümet tarafından borçların yeniden yapılandırılmaması durumunda 2008-2009 yıllarında 100 Milyon sterline ulaşacağı açıklanmış; 2007 yılına gelindiğinde ise hastane, klinik servislerde %10’luk kesinti yapıldığını açıklamak zorunda kalmıştır (Guardian, 16.12.2005).
Hastane birliklerinin en büyük sorunu, yıllık enflasyona endekslenen ve sözleşmede öngörülen artışların çok üzerinde artan kira bedelleridir. İlk yıllarda kira ödemeleri birliklerin gelirlerinin ortalama %6’sını oluşturmakta iken ilerleyen yıllarda bu oran ortalama %18’e çıkmıştır. Hastane birlikleri, hükümetin ödemeler konusunda yardım etmemesi ve 2013-2014’e kadar sağlık hizmetlerinde 15–20 milyar sterlin kesintiye gidilmemesi durumunda sağlık sisteminin KÖO hastanelerinden kaynaklı ciddi bir kriz ile karşı karşıya kalacağından söz etmektedirler. İngiltere’de ulusal sağlık hizmetleri alanında Şubat 2008’de imzalanan 93 sözleşmenin toplam yatırım tutarı 10 Milyar sterlinin biraz üzerindedir. Bu anlaşmalar çerçevesinde Ulusal Sağlık Hizmeti (NHS) tarafından 38 sene boyunca özel sektöre yıllık ödeme yapılacaktır. Yapılacak yıllık ödemeler toplamı 2029 yılında 2 Milyar sterline ulaşacak ve toplamda yapılacak ödemeler ise 57 Milyar sterlin olacaktır.  İngiltere’de Ulusal Muhasebeciler Birliği üyesi 200 muhasebeciye KÖO uygulamaları hakkında anket yapılmış ve sadece %1’i modelin geleneksel yöntemlere göre daha ucuz olduğunu belirtmiştir. Muhasebecilerin %57’si kamu finansmanı ile okul ve hastane yapımının çok daha az maliyetli olduğunu belirtmektedir. Birliğin Kamu Sektörü biriminin yöneticisi, maliyetler ve muhasebeleştirme boyutlarıyla KÖO projelerine büyük bir şüphe ile yaklaştıklarını dile getirmiştir.
Öte yandan İngiltere Parlamentosu Sağlık Komitesi’nin konuya ilişkin raporunda, yenilenen KÖO sözleşmelerindeki fiyat artışları incelenmiş ve “kapitalizmin kabul edilemez yüzü bu sözleşmelerle ortaya çıkmaktadır” tespiti yapılmıştır.  Son olarak, Kanada’nın en büyük kamu çalışanları sendikası olan CUPE’nin Nisan 2011 tarihli “Yanlış Yön” başlıklı raporunda da KÖO uygulamalarının yarattığı zararlar (klinik hizmetlerin sayısının azalması, işten çıkarmaların yaygınlaşması, hastanelerin işletme mantığıyla çalışmasının yarattığı zararlar) dile getirilmiştir. Kanada’da buna karşı yapılan eylemlerde KÖO “özelleştirmenin Truva Atı” olarak nitelenmektedir.
KÖO’nın İngiltere, Kanada, Avustralya gibi ülkelerde hem hizmet alanlar, hem de hizmet sunanlar açısından büyük zarara neden olduğu, kamu çalışanlarının emekleri ve vatandaşların giderlere ortak katılımıyla yaratılan kamusal artı değer ya da kamusal stok değerin özel sektöre aktarımına yol açtığı, mali açıdan zarara ve sağlık gibi en temel haklardan birinin metalaşmasına neden olduğu açıktır. O halde Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı bu konuda neden ısrar etmektedir? Bu sorunun yanıtı henüz verilmemiştir. 
Özgür Erbaş
BUGÜNE KADARKİ İHALELERİN BİLANÇOSU
Bugüne kadar yapılan ihalelerde teklif edilen yıllık kiralar basın yoluyla öğrenilmiştir: Kayseri (1.500 yatak) için 137.73 Milyon, Ankara-Etlik (3.056 yatak) için 319 Milyon, Ankara-Bilkent (3.056 yatak) için 289 Milyon, Manisa (400 yatak) için 64.25 Milyon, Konya-Karatay (800 yatak) için 88.79 Milyon TL ödenecektir. Yozgat (400 yatak) ve Elazığ (950 yatak) ihalelerindeki tutara ilişkin hiçbir bilgi bulunamamıştır. Kaldı ki Elazığ ihalesi tek teklifle tamamlanmış, ihalenin bittiği, Kamu Özel Ortaklığı Daire Başkanlığı’nın internet sayfasında projenin “teklif aşamasında” olanlardan “sözleşme aşamasında” olanlar arasına alınması yoluyla öğrenilebilmiştir. Kira bedeli öğrenilebilen beş ihaledeki yıllık kiralar toplamı bugünün rakamlarıyla 898 Milyon 770 Bin TL’dir. Bu rakam 25 yılda toplam 22 Milyar 469 Milyon 250 Bin TL olacaktır. Sağlık Bakanlığı’nın 2012 yılı bütçesinin 14 Milyar, döner sermaye bütçesinin ise 16 Milyar TL olduğu düşünülürse sadece hastane inşaatları için ödenecek kamu kaynağının büyüklüğü ve harcanabilir kamu kaynağının tutarı ortaya çıkmaktadır. Yanı sıra, Sağlık Bakanı’nın memleketi Erzurum’da klasik ihale yöntemiyle 1.200 yataklı hastane inşaatı 193 Milyon TL bedelle sonuçlanmıştır. TOKİ’nin GATA için Etlik’te yapacağı 800 yataklı hastane ve ek binalara dair ihalede verilen en yüksek bedel 130 Milyon TL’dir.
Bir ya da iki yıllık kira bedelleriyle kiracılık ilişkisi olmayan hastaneler yapmak mümkünken, neden 25 yıl boyunca “kira” adı altında ödeme yapıldığının kamu yararı açısından bir açıklaması yoktur. Sağlık Bakanlığı bu politikasının gerekçesini açıklamamakta, en basit soru olan “neden?” sorusunun yanıtını vermemektedir. Sağlık Bakanlığı’na Bilgi Edinme Hakkı Kanunu çerçevesinde Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) yaptığı başvurular, “neden” sorusunun yanıtı olabilecek konuların tümü için “özel hayatın gizliliği” ve “ticari sır” gibi gerekçelerle yanıtsız bırakılmıştır. Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nden gelen yazıda ise tüm sağlık alanını ilgilendiren bu yapılanma ve ihaleler “henüz düşünce aşamasında olan ve kamuoyunu ilgilendirmeyen yapım işleri” olarak nitelenmiştir. TTB’nin Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan KÖO ihalelerine karşı açtığı davalarda bu yöntemle yapılacak hastanelerdeki sağlık hizmeti sunumunun şartları, sağlık çalışanlarının hakları, hastanelerin şehir planlama ilkelerine uyumu, döner sermaye kaynaklarının yanlış kullanımı, ihale kurallarına aykırılık gibi pek çok başlık altında farklı tartışmalar yapılmaktadır.
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder