Sayat Tekir: "Cinayet 19 Ocak 2007'de işlenmedi"


Devrimci bir Türkiyeli Ermeni olan Sayat Tekir ile, Hrant Dink, Ermeni toplumunun tutum ve özlemleri, sola düşen görevler ve kurucularından olduğu Nor Zartonk üzerine söyleştik.

Hrant Dink katledileli tam 6 yıl oluyor. Aramızdan ayrılmadan önce onu yakından tanıma fırsatı bulmuş birisi olarak size sormak istiyoruz. Geriye dönüp baktığınızda bu cinayet size ne hissettirdi, ülkeye bakışınızda, siyasal mücadelenizde, önceliklerinizde nasıl bir değişim yarattı?
19 Ocak 2007’de ilk anda şaşkınlık, üzüntü, öfke gibi duygular hissetmiştim. Bu şok duyguları yerini metanete bırakınca hissettiğim ve yapmak istediğim şey Türkiye’den gitmekti. Çok değil 4 gün sonra ise hissettiğim kalmak ve mücadele etmekti. Bu kısa zamandaki fikir değişikliğinin kaynağı 23 Ocak 2007’deki yüzbinlerin katıldığı cenaze töreninin bana ve Türkiyeli Ermenilere verdiği umut olmuştur. Hrant Dink’in dediği gibi, gitmek yerine kendi cehennemini cennete çevirmeye talip insanlardan olmayı seçtim. Esasında önceliklerimde bir değişiklik olmadı; daha önce de eşit, özgür ve adil bir ülke ve dünya için mücadele veriyordum, şimdi de öyle. Memleketteki adaletsizlik de değişmedi, eşitsizlik de, faşizm de. Hrant Dink’in öldürülmesi sadece bunları daha bir gözümüzün içine soktu ve sonrasında Nor Zartonk kuruldu.

Hrant Dink cinayetinin hemen ardından kimi çevreler cinayetin aydınlatılması konusunda AKP’den oldukça ümitliydiler; kimileri bu cinayetin aydınlatılmasıyla Türkiye'de demokratikleşmenin daha da derinleşeceğini ummuşlardı. Bu süreci ve şimdi gelinen noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerek cinayet davasının sonucu gerekse demokratikleşme ve özgürleşme açısından.
Demokratikleşme konusunda olmasa da cinayetin aydınlatılması konusunda, Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz’in tutuklanması, ben de dahil toplumun bir çok kesimini ümitlendirdi. Toplumsal baskının da yoğun olduğu bu dönemi “Zaten AKP yargılayamayacaktı” diye değerlendirmek yanlış olur, zira bu baskı hükümetin dava konusunda adımlar atmasına neden oldu. Demokratikleşme ve özgürleşme açısından AKP’den hiçbir zaman umutlu değildim. Ülkeye demokrasi getirecek de zaten AKP değil, bu toplumsal baskıydı.
İğneyi biraz da kendimize batırmalıyız. Tamam AKP cinayetten haberdar olan kamu görevlilerini yargılamadığı gibi terfi ettirdi. Tamam AKP cinayetin aydınlatılması konusunda hiçbir şey yapmadı. Peki ya biz? Biz cinayetin aydınlatılmasını yeterince istedik mi? Şu bir gerçek ki cinayet davası boyunca, özellikle dava günleri toplanan insan sayısı azaldıkça, yani toplumsal duyarlılık azaldıkça davanın da biri çocuk(!) olan birkaç kişi üzerine yıkılması süreci hızlandı. Sonuç ortada.

Esasında bu cinayet 19 Ocak 2007’de işlenmedi. Günümüzün “demokratik anayasa” havarisi Cemil Çiçek meclis kürsüsünden “Bunlar bizi sırtımızdan hançerliyorlar” dediği zaman bu cinayet işlendi. İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin Hocalı eyleminde ‘’Ermenilerden intikam alacağız’’ diye haykırdığında işlendi. Türkiye solu ve muhalifler bu sözler karşısında toparlanıp büyük bir tepki gösteremedi. Muhalifler arasında enternasyonalist ve anti-faşist bir birliktelik sağlanamadı. Sonra ne mi oldu? Hrant Dink’in öldürüldüğü tarihten bu yana öldürülme, hakaret, taciz ve gasp Ermenilerden hiç de uzak olmadı. Daha birkaç hafta önce bir nefret cinayeti daha yaşandı.

AKP’nin son yıllarda Osmanlı mirasına, geçmişine göndermede bulunması, Yeni Osmanlıcılık adı verilen bir anlayışın dış politikada hakim strateji gibi sunulması ve buradan türetilen "milli kimlik" Ermeni toplumu içerisinde nasıl algılanıyor? Siz bu yeni milliyetçilik söylemi hakkında ne düşünüyorsunuz?
AKP’nin Yeni-Osmanlıcılığı ya da Osmanlı Barışı Ermeniler tarafından şüpheyle karşılanmaktadır. Zaten Osmanlı’ya baktığımızda Müslüman olmayan halkların can ve mal güvenliklerinin olmadığını görmekteyiz. Her ne kadar Kanun-i Esasi ve Meşrutiyet dönemlerinde bu durum kağıt üzerinde değiştirildiyse de toplum nezdinde değişmemişti. Son yaşanan cinayet ve gasplara bakıldığında halen azınlıkların can ve mal güvenliğinin olmadığı görülmektedir. Ermeniler AKP’nin ürettiği bu milli kimliğin içerisinde değil, Tayyip Erdoğan’ın dediği ‘’Ne Yahudiliğimiz ne Ermeniliğimiz ne afedersiniz Rumluğumuz kaldı’’ söyleminin içerisindedirler. Öte taraftan, AKP’nin genel olarak azınlıkların sorunlarına dair kısmi çözümler sunması toplumun bir kesimini AKP’ye yakınlaştırmaktadır.

Şüphesiz Türkiyeli Ermeni toplumu sınıfsal ve ideolojik olarak heterojen bir toplum. Bununla birlikte, 1915 kıyımı ve daha sonra da devam eden baskı ve ötekileştirme politikalarının Ermenilerin politik tutumlarını benzeştiren bir etkisi olduğunu söylemek mümkün mü?
Aslında bunu söylemek oldukça güç. Ermeni toplumu içerisinde ciddi bir ANAP-DYP ve CHP gelenekleri mevcut. ANAP-DYP geleneğini ekonomizm ile, CHP geleneğini de sekülerizm ile açıklamak mümkün. Bunlara rağmen yabana atılmayacak sol bir gelenek de Ermeni toplumu içerisinde mevcut. Son dönem bağımsız sol adayların Ermeni mahallelerinde aldıkları oy bunu gösteriyor. Soykırım, tarihsel diğer olaylar ve baskılar, Ermenilerin bir kısmını çoğunluğun oy verdiği partilere kaydırırken diğer kısmını da eşitlik, adalet, özgürlük ve kardeşlik talebinde bulunanlara kaydırıyor. Türkiyeli Ermenilerde, soykırım, katliam ve pogromların getirdiği korku ve bunun sonucu olarak ciddi bir apolitizasyon da var.

Egemenlerin tarihsel ve güncel politikalarının halklar arasında yarattığı ayrışmayı gidermek kısa ve uzun vadede nasıl mümkün kılınabilir? Bu açıdan Türkiye’de sol nasıl bir çizgi izlemeli sizce?
Şüphesiz ki ırkçılığın ve ayrımcılığın olmadığı, halkların yok sayılmadığı ve kendi kaderlerini kendilerinin tayin ettiği, sınıfsız ve sömürüsüz bir sistem bunu mümkün kılacaktır. Bu sisteme ulaşmak muhtemelen uzun bir zaman alsa da egemenlerin halklar arasında yarattığı ayrışmayı gidermek için kısa vadede tüm halkların kendilerini özgürce ifade edebilecekleri bir düzen yaratılmalıdır. Türkiye’deki halkları ve göçmenleri asimilasyon karşısında korumak için önemler alınmalıdır. Nefret suçları ve nefret cinayetlerini önlemek için eğitim verilmeli ve yasalar yapılmalıdır.

Hem halkların yok olmaması için hem de kardeşçe yaşayabilmeleri için anadiller anahtar görevindedir. Talepler doğrultusunda dileyen herkesin çocuğunu kayıt ettirebileceği Ermenice, Kürtçe, Rumca, Süryanice, Lazca, Arapça gibi dillerde eğitim yapan okullar açılmalı, bu okulların devlet tarafından sübvanse edilmesi sağlanmalıdır. Ana dilde eğitim bir imtiyaz olarak değil bir hak olarak görülmelidir. Tüm okullarda okutulan ana dilin yanı sıra bir yerel dil daha zorunlu seçmeli olarak öğretilmelidir. Örneğin Ermenice eğitim yapan bir okulda Türkçe ve yabancı dil (İngilizce, Almanca, Rusça vs.) dersleri dışında bir yerel dil daha (Kürtçe, Süryanice, Lazca vs.) zorunlu seçmeli olarak temel düzeyde okutulmalıdır. Böylece halklar arasındaki dayanışma duygusunun gelişmesine katkı sağlanmalı, gettolaşmanın önüne geçilmelidir. Bu topraklarda üretilen tüm kültürel zenginliğin halklarımızın ortak mirası olduğu eğitimin ana vurgularından biri olmalıdır. Kısacası Ayşe topu Agop’a, Agop da Niko’ya atabilmeli!

Bu açıdan Türkiye’de sol, dayanışma kültürünü önüne koyan enternasyonalist ve anti-faşist bir çizgi izlemelidir. Soykırımcıları anlama çabası içine girmemeli, yoksul azınlıkların parasız sağlık ve eğitim alabilmeleri konusunda ekonomik altyapıyı yaratan azınlık vakıflarının gasp edilmiş taşınmazları ile ilgili taleplerini özel mülkiyet tahsisi olarak değerlendirmemelidir. Türkiye’de sol, söylem ve pratikleriyle, ülkedeki ezilenleri bir kez daha ezmemelidir. Oy kazanmak için popülizm yapmamalı ve Subcomandante Marcos’un dediğini unutmamalıdır: “Marcos, San Francisco'da bir eşcinsel, Güney Afrika'da bir karaderili, Avrupa'da bir Asyalı, Aan Ysidro'da bir Chicano yerlisi, İspanya'da bir anarşist, İsrail'de bir Filistinli…”

Nor Zartonk’tan ve Nor Radyo’dan biraz bahseder misiniz?
Nor Zartonk kelime anlamı olarak Yeni Uyanış demek. Ayrıca Zartonk kelimesi 19. yüzyılın ortasından 1915’e kadar süren, Ermeni toplumunda kültür, sanat ve bilimde İstanbul merkezli olarak yaşanan aydınlanma dönemine verilen isimdir. Bizler için tüm bu tarihi referanslarının yanında Ermenilerin ve Ermeni kültürünün diğer kardeş halkarla birarada eşitçe ve kardeşçe yaşama mücadelesini, direncini ve isteğini temsil ediyor. Hrant Dink cinayeti ardından ete kemiğe bürünen Nor Zartonk siyasal bir aktör olarak Türkiye Ermeni toplumu içinde çalışma yürütmeye başladı. Nor Zartonk’un kuruluşunun temel dinamiği olarak, siyasal hak arama mücadelesinin bireyler değil örgütlülükler üzerinden yürütülmesi gerektiğine olan inancımız gösterilebilir.

Nor Radyo, milliyetçiliğe, her türlü, ırksal, etnik, cinsel ayrımcılığa karşı barış, özgürlük, eşitlik ve kardeşlikten yana olmak gibi temel ortak değerleri paylaşan insanlardan oluşan bir internet radyosudur. Evet kurucuları Ermenidir, adı Ermenicedir, fakat Nor Radyo sadece Ermenileri değil bu ülkede ezilen tüm grupları ve emekçileri temsil etmektedir. Nor Zartonk’un 17 Ocak 2009’da gerçekleştirdiği Hrant Dink anmasıyla yayın hayatına başlayan Nor Radyo 9 dilde emekçilerin ve ezilenlerin sesini duyurmaya www.norradyo.com adresinde devam ediyor.

Son olarak, bu yıl 19 Ocak’ta ne yapıyorsunuz?
Hrant Dink’i, Sevag Balıkçı’yı, Metin Kurt’u, Roboski’de katledilenleri anmak ve muktedirlerden hesap sormak için saat 13.30’da Şişli Cevahir, 15’te Agos önü ve 19’da Taksim Meydanı’nda buluşuyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder