Erken Cumhuriyet Döneminde Bedenin Terbiyesi ve Politika


Bütün benzerlik ve sürekliliklere rağmen, Kemalistler erken cumhuriyet rejiminin “beden terbiyesi davasını” Osmanlı ve Cumhuriyet arasındaki farklılık söylemi üzerine inşa etmişler ve rejimin politikalarına bu yolla meşruiyet ve prestij kazandırmak istemişlerdir.

“Ey safahat girdabına düşmüş bedbaht Türk genci! Irkına, milliyetine garezin nedir ki vücudunu böyle yıpratıp harap ederek neslinin istikbalini de harap ediyorsun? Eğer milliyetini seviyorsan ve bu düştüğün girdaptan kurtulmak istiyorsan, insanların itiyatlarının esiri olduklarını düşün ve hemen iyi ve faydalı bir sporu itiyat edin!” 1930lu yılların önde gelen spor adamlarından Ahmet Fetgeri, Türkspor gazetesine yazdığı bir yazıda “safahat girdabına düşmüş bedbaht Türk genci”ne bu sözlerle sitem ediyordu.

Fetgeri’nin sözlerini erken cumhuriyet dönemi fiziki kültür politikasının bir yansıması olarak okumak yanlış olmayacaktır. Kemalist elitler bu dönemde fiziki kültür alanını ideolojik olarak sahiplenerek ciddi bir şekilde ele almışlar, bu alanı yeniden düzenlemek ve yönetmek için büyük bir çaba sarfetmişlerdir. Rejimin “yeni adamını ve kadınını” yaratmak için beden terbiyesi ve sporun taşıdığı potansiyele duydukları kuvvetli inanç bu çabanın arkasında yatan temel etkendir.

Duydukları bu inançta Kemalist siyasi ve entelektüel elitler yalnız değildir. Değişik siyasi rejimlere ve politik kültürlere sahip birbirinden çok farklı ülkelerde beden terbiyesi ve spor politikaları benzer kaygılarla sahiplenilmiştir. Bu perspektiften bakıldığında tespit edebileceğimiz diğer bir önemli bulgu ise fiziki kültür politikalarının geç Osmanlı ve erken cumhuriyet dönemleri arasında gösterdiği süreklilik olacaktır. Diğer pek çok alanda olduğu gibi beden terbiyesi ve spor alanında da erken cumhuriyet poltikaları geç Osmanlı mirasının üzerine inşa edilmiştir.

Bütün benzerlik ve sürekliliklere rağmen, Kemalistler erken cumhuriyet rejiminin “beden terbiyesi davasını” Osmanlı ve Cumhuriyet arasındaki farklılık söylemi üzerine inşa etmişler ve rejimin politikalarına bu yolla meşruiyet ve prestij kazandırmak istemişlerdir. Bu söylemin temelinde ise Osmanlı’nın durgunluğu, hareketsizliği ve hatta uyuşukluğu, buna mukabil Cumhuriyet’in ise canlılığı, hareketi ve enerjiyi temsil ettiği iddiası yer alır. Beden terbiyesi ve spor bu bağlamda hareketin ve canlılığın timsali, dolayısıyla yeni Cumhuriyet rejiminin alâmet-i farikası olarak resmedilmiştir. Örneğin Türk Spor Kurumu başkanı Ali Hikmet Ayerdem sporsuz geçen eski devirlerdeki bu durumu Kemalist rejimin nasıl değiştirdiğini şu sözlerle anlatır:

“[Osmanlı’da] bir yanda yüzleri kırmızı, bembeyaz vücutlu lenfatik şehir çocukları, diğeri de medrese odalarını dolduran ve ömürlerini oturmakla ve miskinlikle geçirmeğe hasreden durgun kanlı köy çocukları. Filhakika yirmi otuz seneden beri gittikçe artmak suretiyle meydan bulan sporun ve yine spor demek olan askerliğin teşmili sayesindedir ki bugünkü neslimiz eski nahif ve çelimsiz çocuklar ve gençler yerine gürbüz vücudlu, koşup atlayan ve zıplayıp sıçrayan yeni bir nesil kaim olmaya başlamıştır.”

Diğer pek çok ülkede olduğu gibi, geç Osmanlı/erken Cumhuriyet dönemi beden terbiyesi ve spor politikaları da kabaca üç temel mesele tarafından şekillendirilmişlerdir:

i.      Kır ve şehir nüfusunun uzun süren savaşlar, salgın hastalıklar, açlık ve yoksulluk gibi çeşitli sebeplerden dolayı bozulmuş olan sağlığının en kısa ve masrafsız bir şekilde iyileştirilmesi;
ii.     Bütün toplumun, özellikle de genç nüfusun varlığını her zaman hissettiren savaş tehlikesine karşı fiziki yeteneklerle donatılması;
iii.   Son olarak da gençlik arasında giderek bozulduğu (ya da bozulma ihtimali olduğu) düşünülen ahlâki normların korunmasına yönelik yoğun bir moral regülasyon çabası.

19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren başlayan bu süreçte, eğitimciler, doktorlar, entelektüeller, askerler ve bürokratlar bu üç temel kaygıyı esas alarak beden terbiyesi ve spor alanının niteliğini belirlemeye çalışmışlardır. Bunun dışında kalan diğer bütün fiziki kültür tahayyülleri ya sözkonusu ana prensipleri gerçekleştirmeye kanalize edilmeli ya da gerektiğinde ortadan kaldırılmalıdır.

Bu çerçeveden bakıldığında özellikle erken Cumhuriyet dönemi spor politikalarının tarihi, spordan ferdin ve milletin geleceği için beklenen nihai fayda ile rekabete dayalı sporların popülerliği arasındaki gerilimin tarihi olarak da okunabilir. Bu gerilim, futbol gibi rekabete dayalı sporların dejenere edici özellikleri yüzünden Kemalist fiziki kültür hareketinin “ötekisi” olarak tanımlanması, sporun yarışmacı, rekabetçi ve bireysel yönlerinin bastırılması olarak tezahür eder. Özellikle futbol bu dönemde genellikle, irrasyonel tepkilere açık oluşu ve egoist eğilimleri barındırması sebebiyle, “gerçek sporun” önündeki en önemli tehdit olarak algılanmıştır.

Öte yandan spor bu dönemde bir zevk, eğlence ve boş zaman alışkanlığı olmanın ötesinde, “bir memleket davası” ve bir “vatandaşlık görevi” olarak telakki edilmeye başlamıştır. Buna göre spor bundan böyle herkesin millete karşı sorumluluk duygusu içinde yerine getirmesi gereken bir aktivitedir artık. Spor yapmamak ise bu önemli vazifeyi savsaklamak anlamına gelecektir. Ahmet Fetgeri Bey’in siteminin asıl sebebini “safahat girdabına” duyduğu şahsi husumetten ziyade bu anlayışta aramak daha doğru olacaktır.

Beden terbiyesi ve sporun halk sağlığı politikalarıyla birlikte düşünülmeye başlaması, erken Cumhuriyet döneminde kadınlar ve spor ilişkisi açısından da önemli bir kilometre taşı teşkil eder. Bu dönemde beden terbiyesi ve sporun özellikle “ırkın ıslahı” açısından kazandığı anlam, kadınların spor yapmaya teşvik edilmelerinin temel sebebidir. Pek çok spor mütehassına göre yıpranmış ve özelliklerini kaybetmiş bir ırkı yenilemenin en kestirme yolu kadınları spor yapmaya teşvik etmektir. Bu açıdan kadınların sağlığı ve milletin geleceği açısından doğrudan bir ilişki vardır: 

“Bütün memleketi ellerine emanet edeceğimiz yarınki neslin anası ancak ve her şeyden evvel yürümesini, koşmasını, zıplamasını bilen neşeli, dipdiri bir genç kız olabilir. Biz yeni rejimimizin yetiştireceği bu genç kız tiplerine sokaklarda ne kadar tesadüf edersek o kadar çok sağlam, bütün manasile halis Türk analarına malik olacağımıza emin olabiliriz. Bir kızın kafamızın içinde yaşayan örneği herşeyden evvel sağlam, gürbüz, yürüyüşünde ve konuşmasında bambaşka bir tiptir. Kadın yalnız ve yalnız güneşten, temiz havadan tabiatın güzelliklerinden zevk alan bir sporcudur. Sağlam vücutlu genç kız tiplerini bir an evvel yaratmak mecburiyetindeyiz.”

Beden terbiyesi ve spor yoluyla kadının ev içi köleliğinden kurtarılmasına yönelik yoğun vurguya rağmen, bu argüman kadını nihayetinde sadece biyolojik doğurganlık fonksiyonuna indirgeyen bir noktada son bulur.

Bu yazıda bazı ana hatlarını ve temel özelliklerini tartıştığımız Kemalist beden terbiyesi ve spor projesi çeşitli nedenler yüzünden siyasi elitlerin arzuladığı doğrultuda ilerleyememiştir. Finansal, kurumsal ve idari problemler, zaman içinde ideolojik arka plan ve pratikteki uygulamalar arasında ortaya çıkan farklılaşmalar, siyasi elitler arasında fiziki kültür politikalarının alacağı yön hakkında yaşanan anlaşmazlıklar ve nihayet “faydasız sporlara” karşı duyulan yaygın sevgi bu sebeplerin başında gelir. Fiziki kültür alanında yeni politikaları uygulamaya çalıştıkça başarısız olan spor otoriteleri, bu başarısızlığı gidermek için yeni düzenlemeler getirmiş ve yeni yönetmelikler çıkarmışlardır. Bu çabanın nihai ürünü ise dönemin sonuna gelindiğinde ortada kalan büyük ve hantal bir bürokratik mekanizma ile geniş bir mevzuat yığınıdır.
Yiğit Akın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder